Sayfalar

18 Ekim 2011 Salı

Merhaba...

Merhaba,


Bu blogda gezip gördüğüm yerleri, çıktığım yaylaları, yediğim yemekleri, tanıştığım teyzeleri, amcaları, sevgili dostlarımı,ailemi, canım kuşum Limon'umu yani beni bu hayatta mutlu eden her şeyi bulabilirsiniz.
"Allah akıl versin" demek serbest.. Ama bir yandan da "Ne mutlu sana, keyif sende valla..." diyeceğiniz garanti.


2000 yılında sevgili İsmail Amcam ile başladı gezi hikayelerim... Amasra, Safranbolu, Yedigöller...


Büyük aşkım Datça ile tanışmam ise 2001 yılında oldu. O günden beri sonsuza dek kavuşacağımız günü hayal ediyorum.. :)


Ve sanırım 2003 yılının Ekim ayıydı yarı özgürlüğümü ilan edip, ilk gezmeye başlayışım...
Yarı özgürlük; çünkü sırtıma çantayı alıp İzmir çevresinde dolaşmaya başladığımda yanımda annem de vardı. :)
Çok keyifli bir geziydi. Annemle çok eğlenmiştik. Tabii kadıncağız o tarihlerdeki masum İzmir-Selçuk-Şirince gezisinin, kızı için bitmek tükenmek bilmeyen bir gezme tozma dönemini açtığının farkında olmadığından, oldukça mutluydu.


O dönemde, Young&Rubicam/Reklamevi'nde ajans prodüktörlüğü yapıyor olmam da yeni gezme hastalığımın tuzu biberi oldu. Şehir dışı çekim, hoooop Urfa'dayım. Yurt dışı çekim, hadi bakalım Londra... Hmmm yıllık izinde nereye gitsem acaba? Güneydoğu Anadolu turu, nefisss...


İstanbul'da mı kalmam gerekiyor, o zaman adadayım.


İş çok mu yoğundu, durun bakalım Kabataş'ta bir çay içelim.


Cuma krizi sona erdi, o zaman doğru Nevizade'ye...


Bu arada benim ayaklarımın altının kaşınmaya başladığını gören canım Zührem, beni bir trekking grubu olan Ayakizleri ile tanıştırdı. Haydaaa bir de baktım ki hafta sonlarım ormanlarda geçiyor. En güzel yeşili görmek, en güzel toprak kokusunu solumak, en güzel meyveleri yemek ve en güzel yerlere kamp kurmak...
Herşey gerçekten rüya gibiydi..


Ayakizleri ile birlikte hayatıma sevgili eşim Ahmet de girdi.
Ahmet ile birlikte hayatıma motosiklet girdi.
Motosiklet ile birlikte hayatıma sanki daha da bir özgürlük geldi.
Çadırı motora yükleyip, havanın karardığı yere kamp atar olduk.


Tam da burada anneciğime geri dönmek istiyorum. Tabii ki kendisi telefonumun ulaşılamaz olduğu bu gezilerden hiç de memnun değildi. Ve canım ablam Seçil de, annemle ikimizin arasında kalmış olmanın dayanılmaz huzuru içerisindeydi. :)


Evet nerde kalmıştım.. Derken bir de baktık, Ahmet ile tam 3 seneyi çadırlarda devirmişiz. Eee artık biz de yerleşik düzene geçelim diye düşünerek evlendik. Nerede mi? Tabii ki yaylada... Konuya ait yazı dizisini ilerleyen günlerde blogumdan takip edebilirsiniz. Hemen de blog havasına girdim..  :))


Evlendik ve 1,5 sene oldu. Bu süreçte miskinlik edip özellikle kış gezilerine ara verdiğimiz doğru ancak hayattan keyif almaya devam...
Evimizde sürekli bakmak zorunda olduğumuz bir televizyon yok mesela... Onun yerine Türk kahvemizi balkonda içip, akşamları yürüyüşe çıkabiliyoruz.


Keyif bende valla diyebilmek hiç de zor değil aslında...
Sadece mutluluğun tanımını iyi yapmak ve  farkında olmak gerekiyor.
Ve tabii bir de sevgili babamın hatıra defterime yazdığı, Tagore'un bu hayata dair önemli cümlesi var.


"Güneşi gözden kaçırdım diye ağlarsan, yıldızları da göremezsin.."


sevgimle,
seckin.

2 yorum:

  1. Seçkinciğim harikasın! Doğrusu Facebuktan görüp görebildiklerim ağzımı sulandırmaya yetiyordu, bu blog süppper oldu! En sıkı takipçilerinden biri olacağım kesin.

    HASAL'dan Özlem Koçak

    YanıtlaSil
  2. Özlemciiimmmm çok çok çok teşekkür ederim... Beğendiğine o kadar çok sevindim ki... :) çok sevgiler...

    YanıtlaSil